Modern Çağda Özgün Olmak

Merhaba, bugünün konusu ne bir felsefi akım, ne bir filozofun hayatı, ne de felsefi bir hikâye. Bugün bir şikâyet söz konusu olacak. Bir yakarış…

Bugün felsefeden oldukça uzak, ama felsefeyle de iç içe olan bir konu üzerinde duracağız.

Bölüm 1: Labirentteki Fare

Öncelikle şunu kabul etmemiz gerekiyor: Evren var olduğundan beri, insanlık var olduğundan beri bir sistem vardı. Bizler bu sistemin içerisine doğduk, yaşadık, büyüdük ve öleceğiz. Kimimiz sistemin farkına bile varmadı. Sistem o kadar akıllıca kurulmuştu ki, onun varlığını fark etmek oldukça zordu. Kimimiz sistemin farkına vardı fakat herhangi bir eylemde bulunmadı, çünkü benimsemişlerdi. Sevmiş, inanmışlardı. Sistemin iyi tarafları var; bunu kesinlikle kabul ediyorum. Fakat kötü tarafları, iyi olanları bastırmak konusunda oldukça başarılı. Kimisi sistemi sevmedi. Hatta bazıları o kadar ileri gitti ki, onu değiştirebileceğini sandı. Kendine bir ideal belirledi ve bu doğrultuda ilerledi. Üzücü olan şu ki, çoğu başarılı olamadı. Özgün olmak için verdikleri bu savaşta mağlup olanların sayısını bilmek istemezdim. Çünkü bilseydim umutsuzluğa kapılırdım. Ve bu umutsuzluk hali beni yitirirdi.

Bir fare olduğunuzu hayal edin. Ama öyle uzun kulaklı, gri, çoğu zaman korktuğunuz farelerden bahsetmiyorum; tatlı, turuncu, kocaman yanakları olan bir fare. Kocaman, gaddar bir adam sizinle eğlenmek, sizi gözlemlemek, sizi kontrol altında tutmak istiyor. Onun kurmuş olduğu labirent oyununda bir yarışçısınız. Labirente doğduğunuz için duvarlar size oldukça aşina. Labirentte olduğunuzun farkında dahi değilsiniz. Platon’un mağara alegorisine oldukça benzeyen bir durum, fakat fare anlatımı ile daha kolay benimsenebilir. Artık ezberleri bozalım, geçmişteki filozofları değil, içimizdeki filozofu dinleyelim.

O gaddar, güçlü adam sizi sürekli izliyor. Siz onun varlığının farkında bile değilsiniz. Sizi kontrol ediyor, hatta bunu çoğu zaman gözünüze sokarak yapıyor. Zihniniz bu korkunç labirentin yine bir o kadar korkunç düzenine o kadar alışmış ki, alenen kontrol edilmenize rağmen fark edemiyorsunuz. Fakat endişelenmeyin, tek değilsiniz. Diğer fareler de sizinle aynı kaderi paylaşıyor. O koca gaddar adam kim bilmiyoruz; bilmemize de gerek yok. Her şeyi bilmemiz gerekmez, değil mi?

Bazı fareler var; yaşamı boyunca bu sistemi çözmeye çalışmışlar, labirentin farkındalar, çıkmaya çalışıyorlar. Hatta bazı ahmak fareler labirentin kötü olduğunu size anlatmaya çalışıyor. Fakat ne de olsa onlar ahmak, dinlememize gerek yok. Onlara kulak asmamaya devam edin, sadece bir sonraki peyniri bekleyin.


Bölüm 2: Sistemi Benimsemek

Tarih boyunca özgün olmak zor olmuştur. Fakat günümüzde bu daha da zor. Sistem bizlerin özgün olmasını istemiyor. Bunu bizlere söylüyor da: Tek tip olmamız gerek. Aynı giyiniyoruz. Aynı düşünüp, aynı görüyoruz. Hatta ne acıdır ki, aynı seviyoruz — ya da sevdiğimizi sanıyoruz.

Fikrimizde, zikrimizde bir. Peki bunu değiştirmek için ne yapmalı?

Daha iyi bir soru: Bu durumu değiştirmeli miyiz?

Yazımın en başından beri sistem kötü dedim. Peki gerçekten kötü mü?

Cevaplanacak çok soru var. Ama bu sorulara cevap var mı emin değilim. Cevap bulmak zorunda mıyız, bundan da emin değilim…


Bölüm 3: Sistemin Kuklası

Her birimiz sistem için potansiyel birer kuklayız. Kullanılmaya oldukça müsaitsiniz. Kimse, “Hayır, ben kendimi kullandırmadım.” demesin. Her gün sizin bedeninizi, zihninizi, ruhunuzu; kısacası bütün benliğinizi kontrol ediyorlar. Fark etmemiş olmanız, olmadığı anlamına gelmez. Peki bunu nasıl yapıyorlar?

Geçmişte kontrol aracı olarak dini, dili, ırkları fazlasıyla kullanmışlar. Azıcık tarih okumuş biri bile bunu fark etmiştir. Günümüzdeki kontrol metotlarından bazıları da bunlar. Fakat en çok kullanılan ve işe yarayan şey; sosyal medya. Biliyorum, bunu okuyanlardan bazıları “Her problem için sosyal medyayı öne sürmeyin.” diyor olabilir. Fakat sosyal medya, kontrol etme konusunda oldukça iyi bir araç görevi görüyor. Dini, dili, ırkı, renkleri, sesleri ve daha nicesini kullanıyor.

Biraz kendimden örnek vermek isterim. Sabah uyanır uyanmaz, daha kendime gelmeden elim direkt telefona gidiyor. Bu durumun korkunçluğunun bilincine varmamız gerekiyor. Üzücü olan şey şu ki, çoğu kişi benim gibi zamanını boşa harcıyor. Sosyal medyanın içerisinde o kadar çok kayboluyoruz ki, zamanın geçtiğinin farkına varamıyoruz. Bedenimizi, zihnimizi, hatta ruhumuzu uyuşturuyoruz.

Olayın saçmalığını size şu şekilde daha iyi ifade edebilirim: Yarım saatlik boş vaktinizde birazcık sosyal medyada vakit geçirmek istiyorsunuz ve bu yüzden herhangi bir platforma giriyorsunuz. Bu yarım saat içerisinde, aynı konsepte sahip birbirine tıpatıp benzeyen insanların videolarını izliyorsunuz. Yazılan yazılar birbiri ile aynı. Biraz haber okuyalım diyorsun, yaşanılan olaylar bile aynı. Özentilik öyle bir hal almış ki, suçların işlenme şekli bile değişiklik göstermiyor. Aynı dizileri izleyip, aynı müzikleri dinliyoruz. Pek kitap okumuyoruz; okuyunca da aynı olması için çabalıyoruz. Aynı saç modeline, makyaja, sese, kıyafete sahip kadınları izliyoruz. Aynı konuşan, gülen, görünen erkeklere bakıyoruz. Farklı biri mi var?

Sakın aranıza almayın. Burada farklılara yer yok.


Bölüm 4: Prangalardan Kurtulmak

Sistemin inanılmaz akıllıca kurulduğundan bahsetmiştim. Bu akıllıca kurulan sistem sizi bir anda kontrol etmez. Bir süreç söz konusudur. Sizi kendisine bağımlı hale getirir; o sizi tutmaz, siz ona sıkı sıkı bağlanırsınız, bırakamaz hale gelirsiniz. Sistem zihinleri prangaya bağlar.

İnsan kendini bir yere ait hissetmeyi sever. Aidiyet duygusu ekmek kadar, su kadar önemlidir. Kendini bir yere ait hissedemeyen insan daha kolay yönetilir. Bu yüzden ben herkesin kendine “iyi” bir bağımlılık bulması taraftarıyım. Hayatta sıkı sıkıya bağlandığımız, inandığımız, uğrunda mücadele ettiğimiz veya edebileceğimiz bir bağımlılık… Prangalardan kurtulmak mümkün. Fakat nasıl kurtulabileceğinizi ben değil, bizzat siz biliyorsunuz. Çünkü herkes farklı hapishanelere sahip.

Farklı insanlarız, farklı ailelere doğan, farklı yaşantılara sahip olan insanlar…

Bu yüzden aynı olmaya çalışmamalıyız. Farklılıklarımız bizi biz yapar.

Bir ben vardır bende, benden içeri…

İçimizde bir ben daha var, onu bulmak gerek. Elzem bir görevdir bu. Bugün sorular vardı, çoğu soruya cevap bulamadık. Fakat problem değil. Yaşam dediğimiz kavram, bünyesinde cevaplardan çok soruları barındırır.

Sistemin kölesinden, sistemin kölelerine; umarım bir gün özgün olabiliriz, özgür olabiliriz…


Lotus Felsefesi sitesinden daha fazla şey keşfedin

Subscribe to get the latest posts sent to your email.

Bir Cevap Yazın